30 Nisan 2009 Perşembe

zeytinyağlı enginar


Enginar ile tanışmamız iki yıl öncesine dayanır. Daha önce hiç pişirmemiş, hatta yememiştim bile. Ama Gümüldür'e gidiş gelişlerimiz artınca yol kenarındaki enginar tarlalarını ve satıcılarını farkettik. İlk denemem de başarılı olunca, enginar sevdamız başladı.
Aslında bu yemek bloglarını da o zaman keşfettim. İnternette tarif ararken, bir çok blog çıktı karşıma ve çok sayıda da enginar tarifi.. Bir tane de ben ekliyorum şimdi. Bu da benim mutfağımda pişti..
Bir iki kez farklı şekillerde yapsam da, ilk yaptığım bezelyeli, havuçlu bizim favorimiz oldu. Artık saplarını ve taze yapraklarını da kullanıyorum.
Malzemeler
  • 6 adet enginar
  • limon
  • orta boy kuru soğan
  • küçük boy kavanozda aldığım havuç bezelye patates garnitürü
  • dereotu
Yapılışı
  • En zor kısım enginarları temizlemek. Ama zamanla el çabukluğu kazanılıyor.
  • İşe, içine yarım limon suyu sıktığım su dolu kabı hazırlayarak başladım. Enginarların kararmasını önlemek için soyduktan hemen sonra limonlu suya atmak gerekiyor.
  • Eldiven takmazsanız elleriniz de kararıyor ve can sıkıcı bir hal alıyor:)
  • Kabuklarını tek tek soyup, ortasındaki tüyleri aldım. Alt kısmında ki sert kısımları da soyup limonlu suya attım.
  • Sapların içindeki öz kısmını ve taze yapraklarını da ayırdım.
  • Yok ben bu kadar uğraşamam diyorsanız, pazarda temizletebilir ya da temizlenmiş alabilirsiniz. Ama yaprak ve saplarını kullanamazsınız bu kez.
  • Zeytinyağda hafif kavurduğum soğanın üzerine gözkararı su ilave edip, kalan yarım limonun suyunu sıktım.
  • Su kaynadıktan sonra, limonlu suda bekleyen soyulmuş enginarları yıkayıp tencerenin içine attım.
  • Enginarlar yumuşamaya başlayınca, sudan geçirdiğim garnitürü ve tuzu ilave edip, bir süre daha kısık ateşte pişirdim.
  • Burada da üşenmeyip garnitür yerine taze bezelye havuç patates kullanabilirsiniz.
  • En son dereotuyla servis yaptım.
Sonuç bizim için süperdi...

13 Nisan 2009 Pazartesi

40. yıl


Aynı yastıkta olmasa da, omuz omuza geçmiş bir ömür...
Başlangıçta söylenen iyi ve kötü günlerdeki yaşanmışlıklar...
Kırk yılın sonunda..
anne, baba, kız, oğlan, gelin, damat ve 3 torun.
Aynı masa etrafında, aynı duygularla birbirine gülümseyen gözler...

Bu kez yemek masamızdan mutluluk tarifi veriyorum.
Anne ve Babamın gözlerinde gördüğüm mutluluk..

6 Nisan 2009 Pazartesi

fırında kuzu kol

Haftasonu masamız yine çok zengindi. Masanın üstünden değil, etrafında toplananlardan bahsediyorum...

Uzun zaman sonra babaannemiz ve dedemiz konuk oldu masamıza. Onları özlemiştik. Beraber olmanın keyfini yaşadık. Pazar günü oğlum babaannesinin kolunun altından ayrılmadı..

Akşam yemeği için fırında kuzu kol hazırladım. Yapılışı son derece kolay bir yemek. Bulaşık makinesine girmeyen düdüklü tencereyi yıkamak kesinlikle daha zor... Ben oğlumla ilgilenirken, bu konuyu da annem halletmiş sağolsun.

  • Kuzu etini iyice yıkayıp, az suyla düdüklü tencereye koydum.
  • Kısık ateşte yaklaşık 1 saat pişirdim.
  • Daha sonra fırın tepsisine aldım. Yanlarına 3 adet patatesi, herbirini dörde bölerek sıraladım.
  • Et suyu, 7-8 diş sarımsak, soğan halkaları ve yeşil biber ilave ettim.
  • Üzerine karabiber, tuz ektim.
  • Fırında 250 C de yaklaşık 30 dakika daha pişirip, üzeri kızarınca kapattım.

Ana yemeğimizin yanına pilav, zeytinyağlı patlıcan, brüksel lahanası, soframızdan eksik olmayan yeşil salata, yoğurtlu havuç eşlik etti.

Tatlı olarak da son günlerdeki meşhur tatlımız masadaki yerini aldı. Vedat babamın da çok seveceğini tahmin ettiğim şambali tatlısını yaptım. Yanılmamışım.....

1 Nisan 2009 Çarşamba

ağlayan pasta

Bu bloğu açmam iyi oldu.... diyorum şimdilik..
Uzun zamandır haftaiçi yaşanan koşuşturmalar, dolu geçen haftasonları.. mutfakta daha az vakit geçirir olmuşum...
Fazla zaman almayan pratik ve pratikleştirilmiş yemekler. Tatlı, kek vesaire ayda bir yapılırsa çok iyiydi.

Ee şimdi öyle mi! Artık bir bloğumuz var, sayfayı güncellemek gerek.. Uzun zamandır yapmadığım, hoşuma giden lezzetleri aklımdan geçiriyorum.
Ardından her mutfakta bir tane olan tarif defteri çıkıyor ortaya.
Evlenmeden hemen önce yazmaya başlamıştım defteri.
Ee bana ait bir mutfağım olacaktı artık. Önceleri özenle yazılmaya başlanmış, daha sonra aceleyle karalanan tarifler. Uzun zamandır deftere bile yazmamışım. Ve hatta tarif bile almamışım.
Defterin arasında irili ufaklı bir sürü kağıt parçası... Annemin kalburabastısı, Ayhan annemin havuçlu keki, bilmem kimin böreği..
İşte Ağlayan Pasta'da o kağıtların birinden çıktı. Sevgili Ayşe'den almıştım tarifini. Ve bir ara o kadar sık yapıyordum ki, her yapışımda kağıdın üstüne notlar almışım.

Ununu daha az koy.
Çikolata sosu çok akışkan olmuş sütü 400 ml.ye azalt.

Hafife almayın! Üzerinde çalışılmış bir tarif yani :o)
Ama haksızlık etmek istemem. Tarif sahibininki de süperdi.

Malzemeler
  • 2 yumurta
  • yarım sb mısırözü yağı
  • yarım sb süt
  • yarım sb'dan biraz fazla şeker
  • 1 çk kakao
  • kabartma tozu
  • vanilya
  • 5 yk tepeleme un ( son kaşığı tepelemiyorum:)
  • çikolata sosu ve 400 ml süt
  • krem şanti ve 1 sb süt
  • fırından çıkınca kekin üzerine dökmek için 1 sb süt (bu sütü de biraz daha fazla koyuyorum, keki ıslak olunca daha güzel oluyor.)
  1. Kek kısmı kolay. Çikolata sosu ve krem şanti haricindeki tüm malzemeleri karıştırıp tepsiye döktüm. Hamur oldukça akıcı oluyor. Tepsiyi yağlamaya gerek yok. Üzerine süt döküleceğinden yumuşuyor. Servis ederken çıkarması kolay oluyor.
  2. Kek pişerken çikolata sosunu ve krem şantiyi hazırlayıp soğuttum.
  3. Keki fırından çıkarınca, 1,5 sb kadar sütü üzerine döktüm.
  4. Soğuyunca önce krem şantiyi yayıp, üzerine çikolata sosu.
Pasta kesilirken çikolata sosu aktığı için de ağlayan pasta demişler sanırım.
Mutfaktaki faaliyetlerden eşim çok memnun. Kilo problemi yok nasılsa. Ama ben :(( Kış sona ermiş. Havalar ısınıyor... Ne gerek var şimdi her akşam ekstra 500 kalori almaya !!!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...